Sizden Gelenler

Herkese merhaba,

Ruhumun artık, “tamam, hadi artık zamanı” dediği an geçmiş yaşam regresyonu için ulaştım İnci Hoca’ya. Bu yazıyı seansın hemen arkasından yazıyorum, çünkü tüm detaylar hala gözümün önündeyken kaleme almak istedim. Ve son söyleyeceğimi en başta söylemem gerekirse, ŞAHANE bir deneyimdi.

İlk önce çocukluğumda birkaç anıda dolaştıktan sonra anne karnına gittik. Annemle anneannem mutfakta konuşuyor, ben ise artık doğmak istiyordum, çünkü sıkışmıştım, yerim dardı, ve başımla ittiriyordum. Annem benim rehber ruhum, daha önce LBL yaptığımız için bunu biliyordum, ama anneannemi de tanıdığımı fark ettim. Anneannem çok sevdiğim ama beni çok zorlayan bir karakter. Eski yaşamlarda da öyle olmuş, hissettim. Özellikle son zamanlarda kendi enerjim ve enerjimi koruma konuları üzerine çok çalışıyorum, çok da ciddi aşama kaydettim, ama anneannem hala çok kolay başarıyor enerjimi düşürmeyi. Ve orada, Anneannemin benim bu konudaki son sınavım olduğu bilgisini hatırladım. Yani kendi enerjimi tamamen korumayı öğrendiğimi, anneannem artık benim enerjimi düşüremediğinde anlayacağım. Anneannemin benim hayatımdaki rolü buymuş aslında. Ve ben artık onun yanında enerjime sahip çıkmayı başardığımda, onun rolü bitecek ve gidecek. Ruhum bunu bildiği için de benimle daha uzun kalması kalması adına, enerjimi düşürmesi için ona hala izin verdiğimi anladım. Çok çok çok anlamlı bir bilgiydi bu benim için.

Ve sonra geçmiş yaşamıma gittik. Kendimi 1700lü yıllarda, Orta Avrupa’da, birkaç çiftliğin olduğu bir kasabada atla giden bir adamın arkasından öfkelenirken buldum. Bizim arsamızda hak iddia ediyordu ve aslında dedikleri doğruydu, ben ise vermek istemiyordum ve ona kızmıştım. Biraz ilerleyen aşamada evde babamın yanında buldum kendimi. Büyük güzel bir çiftlikte onunla yaşıyordum ve hizmetçilerimiz vardı. Ve sürekli babam beni beğensin, babam beni onaylasın, babam beni akıllı bulsun diye konuşuyordum onunla. Onun bu hayattaki dedem olduğunu hatırladım, (ve dedem de beni akıllı bulsun diye gerçekten çok çabalardım). Biraz daha gençliğime gittiğimde, eve bana eğitim vermeye gelen öğretmenime aşık olduğumu fark ettim, ve beni beğensin diye çabalamalarımı, heyecanlarımı gördüm. Asla duygularımı açıklamadım, çünkü bana o gözle bakmıyordu ve “bu onun hoşuna gitmezdi”. Yine onun beklentilerine göre tavır alıyordum. Aslında sürekli hayatımdaki önemli insanların beklentilerine göre tavır alıyordum, hem de tam anlamıyla.

Daha ileri bir yaşıma gittiğimde hala çiftlikteydim, ama babam ölmüştü. Hizmetçilerle aynı evde yaşayıp gidiyordum. Yalnızdım. Hiç evlenmemiş, anne olmamıştım. Ve tüm hayatımı babamın beni görmek isteyeceği şekilde veya öğretmenimin onaylayacağı şekilde yaşadığım için, kendi duygularıma, hislerime, ne istediğime tamamen yabancıydım. Hislere dair en ufak bir fikrim bile kalmamıştı, en ufak. Mutsuzdum, ama onu bile hissetmiyordum. Ve anneanneme gerçekten çok benziyordum.

70li yaşlarımda Ölüm döşeğine geldiğimde, hasta olduğumu kimseye duyurmamış, kasabanın en dirayetli, sağlam, en güçlü kadını şöhretimi korumak ve sağlamlaştırmak adına, yatakta daha uzun yaşamaya çalışırken buldum. Öleceğimi biliyor, ama bunu düşünmezsem ölmeyeceğime inanıyordum. Hala tek amacım insanların hakkımda ne düşündüğünü etkilemekti. Uyuyakalırsam artık öleceğimi bildiğimden, uyanık kalmaya çalışıyordum, ama içim geçti ve öldüm.

Eğer uydursaydım kesin bu aşamada, “öff ne saçma boş bir hayattı” derdim, ama çıktığım anda “woooow” dedim. Meğer ruhum, insanın kendi duygularına, kendi benliğine, kendi hislerine, kendisine yabancılaşabileceği bilgisine inanmadığı için, “böyle saçma şey olmaz, ben nasıl kendi duygularımı hissetmem” dediği için, bunun mümkün olup olmadığını deneyimlemek için seçmiş bu hayatı. Ve “inanmıyoruuuum mümkünmüüüüş” diyerek çıktı. Esther’di adım ve Esther benim için boşa geçmiş bir hayat değil şahane bir deneyimdi.

Hani diyoruz ya saçmalık, kendi hayatımızı kendimiz seçiyorsak, X kişi neden bu hayatı seçsin? İşte ruhun o merakını, “böyle bir şey nasıl olabilir, benim bunu deneyimlemem lazım” hissini sonuna kadar deneyimledim. Nasıl şahane bir bilgi, size anlatamam ve paha biçemem.

Benzetmek gerekirse, birisi yanınızda bir şey içer ve derki “tadı gerçekten çok kötü”. Ve biz de deriz ki “ne kadar kötü olabilir, ver içeyim” Sonra içer ve deneyimleriz. Aynı o merak ve inanmazlıkla seçmiştim Esther’i.

Ve İnci Hoca sordu, Esther neyi farklı yapsaydı, bambaşka bir hayatı olurdu? Eğer daha fazla insan içine çıksaydı, her insanın kendi rengi olduğunu, ve kendi renginde güzel olduğunu görür, kendisi olmaya izin verir ve çok daha keyifli bir versiyondan yaşayabilirdi. Ama bu bilgiyi ruhum zaten biliyordu. Öğrenmek istediği kendi duygularına yabancılaşmanın nasıl bir his olduğuydu. Ve Esther bunun için şahane bir deneyimdi. Esther olmak zordu, ama çıktığımda Esther’e minnet duyuyordum, şahane bir şey öğrenmiştim ondan.

Ve bu hayatımda hala bazen insanların suyuna gitmek istediğim için onların istedikleri şeylere okey diyorum ve sonucunda insanlar benden hoşlanıyor. Ama ben mutlu olmayı bırakın, kendi isteğime kulak tıkadığım için kendime sinir oluyordum. Şimdi anlıyorum ki kendi duygularımızı dinlememek, onlara yabancılaşmak gibi büyük ve tehlikeli bir tuzak barındırıyor. Ve ruhum bunun çok farkında. O yüzden içim, karşımdakini memnun etsem dahi memnun olmuyormuş.

2 saatlik bir seansı anlatmak kolay değil ama şunu söyleyebilirim ki, şahaneydi. Harika olacağını biliyordum (çünkü İnci Hoca ile hep öyle olur:) ) ama bu kadarını beklemiyordum. Ömürlük farkındalıklarla ayrıldım. İçiniz çekiliyor, ruhunuz merak ediyorsa, sesini dinleyin, belli ki artık hatırlamanın zamanı gelmiş. LBL sonrası da söylemiştim, İnci Hoca’ya da ruhunuza da güvenin, onlar ne yaptığını çok iyi biliyor. Şimdi benim için gördüklerimi, hatırladıklarımı sindirme, tadını çıkarma zamanı.

Çok çok sevgilerimle

Elif

Elif Müge Balıkçı / Geçmiş Yaşam Regresyon